“Orhan Boran’ın ilk öykü kitabı ‘Bodrum Alabanda.’ Bir Bodrum tutkunu. Tüm öyküleri bir kasabanın değişim ve yabancılaşma sürecine tanıklık ediyor. Okur da yalın, sahici insanların gündelik hayatlarının doğallığıyla, bu doğallığı değişime zorlayan kent kültürünün ve sermayesinin ironik yıkıcılığını yaşıyor öykülerde.
Orhan Boran’ın Yeni Kitapları, İmza Günleri, Etkinlik ve Duyurulardan Haberdar Olmak İçin Eposta Grubumuza Abone Olun!
Hikayelere Göz Atın
“Barlar sokağının tam ortasından sahile döner ve kaleye doğru gün batımını izlemek istersin. Kendinden bir şeyler bulduğun o manzaraya uzun uzun bakarsın. İşte orası, ay ışığının başladığı yerdir. Bazıları içinse her şeyin başladığı yerdir…”
Bu insanlar kapılarını kilitlemez, çocuklarının nerede olduğunu merak dahi etmezdi. Adı konulmamış bir sözleşme, hem bu masadakilerce hem de tüm yarımada sakinleri tarafından yıllar önce imzalanmıştı. Kimse kimseye karışmaz, kimse kimseyi yargılamaz, ötekileştirmez, kınamaz, yere düşerse vurmaz, zengin olursa geçmişini unutmaz; mesut, hilesiz, kanaatkâr ve bahtiyar yaşardı. Düğünler, cenazeler ortaktı. Zeytinliklerin altına sofralar kurulur, çaylar kahveler içilir; mutsuz olanı mutlu, kederli olanı neşeli, sinirli olanı sakin yapana kadar kalkılmazdı. Burası, işte burası herhangi bir yerden başka bir yerdi.
Yine kavga ettiğimiz ve çekip evine gittiğin günlerden biriydi. Ardından ben de çıktım. Soğuk, tenha ve yalnız bir Bodrum akşamında, sahipsiz köpeklerle birlikte bir saat kadar yürümüştüm. Kendimi yine işte burada, bu tepede, işte bu garip, işte bu bana has, benzersiz Aspat manzarasında buldum. Kara-mavi denize anlamsız bakıyordum. O maviliklerden en korkunç olanı kollarını açmış çağırmaktaydı beni.
Birden iki elimle boğazına atladım. Tüm hırsımla sıkıyordum. Bana yaptığı onca riyakârlığın bedeli olarak cezasını çekmeliydi. Tüm sahte gülüşleri, tüm o ikiyüzlü hareketleri ardı arkasına hafızamda canlanıyordu. Arkasındaki mutfak tezgâhına doğru yatırmıştım onu. Çırpınmaya başlayınca daha çok sıkmaya başladım. Göz damarları kana büründü, bakışları büyüdü. Hırıltı benzeri sesler çıkarmaya başlamıştı. Umutsuzca debeleniyordu. Ellerimle değil bütün vücudumla çöküyordum. O arbedede ayağımın kaymasıyla yere düştük.
Nevzat doğaya aşık, emeğe âşık, insana âşık, bizim neslimizin en parlak çocuğu, en vatansever insanıydı. Vatan sevmek bizim için doğayı sevmek, doğaya tapmaktı. Bizler orman mühendisliğinden emekli, her yeri fidanlaştıran, para görmemiş, yeşille doğmuş, onunla demlenmiş bir garip insan eskileriydik. Fakat hayat da bir başka hızla akmakta, değişmekte, sorumluluklar ağırlaşmaktaydı. Kendimi onun yerine koydum, hayatın boyunca yapmaya çalıştığın, yaşatmaya çalıştığın şeyi şimdi mecbur kalıp öldürmek zorunda kalan, bu kararı vermek imtihanında olan ben olsaydım ne yapardım? Doğa bize mi aitti ki, kesip atıyorduk, bu cesareti nerden buluyorduk da Tanrı’nın verdiği nimetleri bozup durma cüretini bulabiliyorduk kendimizde? Vicdanımızı proje, ilkelerimizi yatırıma tercih etmeye ne ara karar vermiştik?

Yazar Hakkında
Orhan BORAN, 1979’da Osmaniye’de doğdu. 2002’de Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. Hâlen Boran&Üner Hukuk Bürosu‘nda serbest avukatlık yapmaktadır. Yazarın uzun bir zaman dilimine yayılan kısa öykü çalışmaları bugüne dek çeşitli dergilerde yayınlanmıştır. Bir dönem, Jilet isimli derginin imtiyaz sahipliğini de üstlenmiştir. Kendine has dünyası ve pek bilinmeyen geçmişiyle Bodrum, herhangi bir yerden başka bir yerdir. Yazarın zaman içinde çeşitli yerlerde yayımlanan ve gün yüzüne çıkmamış Bodrum’a dair öyküleri nihayet bu kitapta toplanmıştır.